ÇÖZÜM ÜRETMEK Çözüm üretmek zorundayız. Bu zorunluluk bir geri dönüşü simgelemiyor. Kendi referanslarından vazgeçmeyi de anımsatmıyor. Çözümsüzlük sürecine girmiş olmak ise temel kaynakların yanlışlığını da göstermiyor. Aslında gelinen nokta temel kaynakların doğru ve hayatı değer taşıdığını asıl sorunun bu kaynakları anlamada ve realize etmede odaklandığını gösteriyor.
Küresel kuşatmaların ve 28 Şubatların yaşandığı bir kırılma noktasında müslümanların küresel bir dirilişin ve direnişin simgesi ve öncü gücü olması gerekmektedir. Hem yerel hem de global bazda zulme temel alternatif İslamdır. Bunun şuurun da olanlar ne yazık ki neden solun ,anti-kapitalislerin ,milliyetçilerin yada anarşizmin değil de müslümanların temel direniş noktası olduğunu kavramış ve bunu muhatapları olan kitlelere aktarmış değillerdir. Kendi dinamiklerine ve hayat tarzına sahip olan ve insanın her anını kuşatarak yeryüzüne insanoğlu eliyle adalet,özgürlük ve tevhidi hakım kılmayı amaçlayan İslam diğer tüm alternatiflerin aksine temel noktalarda özgündür. Bu özgünlük kendini tek alternatif yapmaktadır. Örneğin temel noktalardan biri olan insana bakışta kapitalistlerle onlara kaşı mücadele veren ve alternatif olma iddiasında olan sol ve anti-kapitalisler birleşmekte ve aynı yada benzer referanslara dayanmaktadırlar. İslam ve Müslümanların insan tanımı ve verdiği değer ise taban tabana zıttır. Dinlerin ve ideolojilerin hedefi olan insana karşı böyle bir farklılık ister istemez sonraki adımlarda da farkları hissettirmektedir.
Artık Müslümanlar şunun farkına vardılar yada varmalılar ; küresel zulme karşı direnmede mevziler yerellikten uzaklaşmış globalleşmiştir. Artık şunun farkına vardık kı Filistin’de direnmek aslında Ankara’da yada Beyazit’da direnmektir. İrak’ta işgale karşı çıkmak tüm Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki İslama saldırılara karşı koymaktır. Afgan dağlarını bombalayanlara sessiz kalmak yarın İran’ın ertesi gün Harran’ın bombalanmasına sessiz kalmaya götürür. Eğer kendimizi savunmak istiyorsak geri çekilerek ve mevzileri daraltarak değil daha geniş alanda ve unsurla direnmekle olacaktır.
Önemli olan diğer bir nokta ise Müslümanların kendi güçlerinden habersiz ve hayatın içinde ve ortada olmaktan çekindikleridir. Müslümanların kendilerini abartarak hayalci olmalarını ne kadar benimsemiyorsak aynı şekilde çok fazla realist takılıp bu gidişata kimsenin dur diyemeyeceği ,yapılanların denizde damla olduğunu , zulmün kalelerinin çok sağlam olduğu ve geçit vermez olduğunu düşünmekte bizlere yakışmayan ve üzerimizden atmamız gereken durumlardır.Kitlesel bir mücadeleyi vermeyi düşünen ,devrimci bir duruşa sahip olan Müslümanların hayatın her alanında ve özgün halleri ile kimliklerinin altını çizerek olmaları gerekir.
İrak eylemleri sırasında yaşanan bazı güzel olaylar bizleri sevindirdi. Müslümanların hayatın içinde ve çekinmeden durmaları gerektiğini , tebliğin sözle olduğu kadar fiili duruşla da yapılması gerektiğini ,Müslüman olmak ve inançları gereği muhalif olmalarını dışa vurmaktan çekinmemek gerektiği, Müslümanların değer verdiği alim ve öncü kişiliklerin artık kendilerini gizlemediklerini ve Müslümanların önünde her manada yürüdüklerini görmek bu güzellikler arasında idi. Önceden kendilerini toplumdan gizleyen ve tecrit eden anlayış yerine hem halk hem de rejim bazında kendileri ortaya koyan bir bilincin ve duruşun yeşermeye başladığını görmek Türkiyeli Müslümanları ümitlendirmiştir.
Müslümanların Türkiye coğrafyasında hem rejim hem halk hem de diğer muhalifler acısından kaile alınacak bir güce ,birikime ve duruşa sahip olması için yapılması gereken çok şeyler vardır. Henüz halk Müslümanları kendi siyasi, kültürel, ekonomik vs. alanlarda kurtuluşu birlikte yakalayabileceği bir durumda görmemekte. Geleneksel dini duyguların bazı olaylarda ( Başörtüsü, imam-hatip, Filistin vs.. ) ajite edilmesi ve bu olaylara karşı geçici bir çözüm üretmek dışında kapsayıcı bir muhalif duruşun izlerini görmemektedir. Eğer Müslümanlar tutarlı ve ilkeli bir direnme noktasını yakalar ve en basitinden en giriftine tüm olaylarda bu tavrı sergilerlerse sonuçta kendilerini yukarda saydığımız üç unsura kabullendirmiş olacaklardır. Hayatın içinde bizde varız demek için önce hayatın içinde olmak gerekir. Burada Müslümanlara önerilen her şeyi ile eylemci bir yapılanma değil ,ama aktivitelerin gerekli ve yerine ve olayına göre uzun soluklu ve direngen olması gerektiğidir. Müslümanları ilgilendiren her konuda duyarlı olunmalı ,gerektiğinde her gün eylem yapılma gibi bir durum olsa bile tepkiler sokağa taşınmalıdır. Müslümanların kitlesel eylemlere katılımlarını sağlamak için elden gelen tüm imkanlar sarf edilmelidir. Şahsi görüşüm olarak Müslümanlar kitlesel eylemlerde hiçbir şekilde şiddete başvurmamalı ve sivil itaatsizlik dediğimiz pasif direnişi yerine göre tercih etmelidirler. Mücadele içinde şiddetin özelliklede kitlesel eylemlerde olması hem verilen mesajın manipüle edilmemesine hem de eylemlere yeni katılanların sonraki eylemlere katılımlarını önlemektedir. Müslümanların eylemliklerini tüm bireyleri ile yapmaları gerektiğinin altını çizmemiz gerekir. Gençlerin ,çocukların ,yaşlıların vs. katıldığı bir eylem bizler için öncelikle tercih edilmelidir.
Yine en son örneğini İrak eylemlerinde gördüğümüz afişleme yapma ve platformlar kurup birlikte bir şeyler yapma hukuku güncel tutulmalı ve daha fazla kullanılmalıdır. Müslümanların sözde ümmet demeleri pratiğe geçirilmelidir . Bunu yapmanın en güzel yolu da bir olay karşısında tepki vereceğini düşündüğümüz ve ilkeler bazında anlaştığımız tüm Müslümanları kapsamaktır. Özellikle büyük şehirlerde insanların zamanlarının büyük çoğunun dışarıda ve yollarda geçtiğini düşündüğümüzde afişleme türü aktivitelerin Müslümanların söylemlerinin halka duyurulması ve var olduklarının ve kendilerinin de olaylar karşısında söyleyecekleri bir şeyler olduğunu gösterir. Son olarak üç öneride bulunmak istiyorum. Bunların değişik zamanlarda ,değişik vasitalarla farklı kişiler tarafından söylendiğini yada yazıldığını bilerekten yeniden yazmanın kötü olmayıp en azından bu önerilerin yeniden gündeme alınması ve Müslümanlar tarafından konuşulmasına küçükte olsa katkıda bulanacağını düşünmekteyim. Önerilerden ilk ve en önemli gördüğüm Türkiyeli Müslümanların hem kendi mensuplarına hem de halka ,rejime ve diğer muhaliflere dektere etmesidir. Buna bir manifostoda diyebiliriz. Türkiye düzleminde belli başlı ve hayatı önem taşıyan ve Müslümanların özgünlüklerini ortaya koyabilecekleri konularda söyleyeceklerini tüm açıklığı ile ortaya koymaları lazım gerektiği düşünmekteyim. Birileri bizi tanımlamadan kendimizi tanıtmalıyız muhataplarımıza.Bu dekterasyon içinde ilk akla gelenler konular şunlar olabilir ; Müslümanların kimlikleri ,ilkeleri ,referans ve uzun ve kısa vadede hedefleri ,Müslümanlar rejimi nasıl görüyorlar , şiddete bakışları ne ,ekonomik sömürüye karşı nerde duruyorlar ,Kürt sorunu ile ilgili fikirleri ne vs. İkinci önerimiz ;çokça söylenen Müslümanların ortak bir günlük yada haftalık gazete çıkarmaları. Hem bu coğrafya hem de dünya gündemi ile ilgili söylenecek sözlerimiz olmalı ve bunları kitlelere ulaştırmalıyız. Günlük bir gazetenin Türkiyeli Müslümanlar açısından oldukça büyük atılımlar yapabileceği ve Müslüman aydın ,alim ve aktivistlerin hem yazıları hem de kimlikleri ile tanınmaları acısından olumlu etkiler bırakacağını düşünmekteyim.Gazete dışında profesyonel ve amatör şekilde dergi vs. çalışmalarında yaygınlaşması gerekmektedir. Müslümanların düşüncelerini sözden yazıya geçirmeleri ve bunları yaygınlaştırmaları gerekmektedir. Son önerim ise tüm bu yapılanların üzerine belli periyotlarda yapılacak yüksek katılımlı kapalı yada acık ortamlarda programların yapılmasıdır. Bu güne kadar İntifada ,Fecr Doğru gibi gecelerin Müslümanların üzerinde olumlu etkiler bıraktığını düşünürsek belli bir gündem başlığı altında toplanmış ve geniş katılımlı bir organizasyonun mutlaka belli periyotlarda yapılması gerekmektedir. Tabi değişik vakıf yada derneklerin panel ve seminer türü programlarının üstü bir şey olmalıdır. M.S Mart 2003
|